160 FelsefeTASAVVURU-3bsİslâm’ın Klasik Çağında Felsefe Tasavvuru adlı kitabımdaki temel amaç el-Felsefe (İslâm Felsefesi) geleneğini inşâ eden zihniyet dünyasını özgün biçimleriyle ortaya koymak. İslâm felsefesinin hem dine hem de bilime bakan cihetlere sahip olması onu İslâm Ortaçağı’nda dinî ilimler geleneği için çatışmacı bir tavrın mevzûu haline getirmiş olduğu gibi, günümüzde modern felsefe anlayışları için de dışlayıcı bir tavrın meselesi kılmıştır. Bu çerçevede din-felsefe ilişkileri bakımından sık sık gündeme gelen “İslâm ve felsefe çatışık mıdır? Barışık mı?” sorusuna İslâm felsefe geleneğini inşa edenlerin perspektifinden verilecek cevap bellidir ve bir tarihî tecelli olarak İslâm felsefesi geleneğinin din-felsefe ilişkilerini barışıklık esasına oturtmak istedikleri gayet açıktır.

Bununla birlikte İslâm ve felsefe ilişkisi hakkında benim özgün görüşüm merak konusu ise eğer, hemen belirteyim ki görüşümün dayandığı ana fikirler klasik İslâm filozoflarının dinî otorite ile felsefî otorite arasında kurduğu telif edici ilişkinin aynısını veya benzerini savunan muhtemel yorumların çok daha ötesinde bir yerlerdedir. Benim düşünce geleneğini okuma tarzım klasik metin karşısında ne sempati ne de antipati besleme esasına dayanır. Belki empatiden söz edilebilir. Ancak söz konusu olan İslam düşüncesinin yeniden teşekkülü (yahut tecdidi) ise eleştirel bir okuma kaçınılmaz olacaktır. Bununla birlikte söz konusu eleştirel tutum insanlığın felsefî birikim ve deneyimini zihin dünyama yeni açılımlar kazandıran bir düşünsel imkân olarak görmeme engel teşkil etmez. Bu imkân alanının içinde İslâm, Batı ve hatta Doğu felsefelerinin her biri ayrı ayrı önem ve değer taşır. 

Günümüzdeki bilim-felsefe ilişkileri hakkındaki tartışmalar ve bilimsellik anlayışları bakımından da kitabın düşünceyi tahrik edici bir varsayımı temellendirmeye çalıştığını belirtmeliyiz. Bu varsayım el-felsefenin esas itibariyle bir bilimler sistemi olduğudur. Dolayısıyla kitabın ikinci bölümünde vurgulamak istediğimiz ana fikir Müslüman filozofların asıl amacının Dârü’l-İslâm’da bir bilim geleneği inşa etmek, bir bilim konsepti yahut yöntemi geliştirmek olduğudur. Bu varsayım el-felsefenin felsefe-din ilişkilerinden ziyade asıl itibariyle felsefe-bilim ilişkileri açısından ele alınmasını önceler. Felsefe-bilim ilişkilerinin mihverinde ise bilimlerin tasnifi modeli ve burhan teorisi yatar.  Tabiatıyla felsefenin bu türlü kavranışı üzerine derinleşmek için “el-Burhan” metinleri üzerine tatmin edici çalışmalar yapılmalı. Bazı anlamlı akademik girişimler var. Ancak gelişerek devam etmeli. Kitabın bu yeni baskısında ikinci bölümde yer alan burhan teorisi gözden geçirilmiş ve bazı kısımları yeniden kaleme alınmıştır. Meraklısına…

 

Share →

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir