681878

30-31 Mart 2012 tarihinde UNESCO Türkiye Millî Komitesi ve Mersin Üniversitesi Rektörlüğünün işbirliğiyle düzenlenen Yüksek Öğretimde Felsefe Eğitimi Çalıştayı bildirileri yayınlandı. Kutluer de bu çalıştaya “İlahiyat Fakültelerinde Felsefe Eğitimi” konusunda bir bildiriyle katılmıştı. Aşağıda bu bildirinin amaçlarla ilgili kısmını okuyabilirsiniz:

“…İlahiyatlarda felsefe eğitiminin iki temel amacı gerçekleştirmek istediği söylenebilir. Bunlardan ilki felsefeyi İlahiyat eğitiminin “mütemmim cüz’ü” yani bütünleyici parçası kılmaktır. Burada mütemmim cüz terimini bir tür sine qua non anlamında kullanıyorum. Konuşmamızda söz konusu edilen İlahiyat Fakülteleri olduğuna göre bu fakültelerde temel çalışma alanının teolojik disiplinler olması son derece doğaldır. Yani İlahiyat Fakülteleri Dil, Tarih Coğrafya Fakültesi, Edebiyat Fakültesi, Beşerî Bilimler Fakültesi elbette değildir. Dolayısıyla İlahiyat Fakültelerinde felsefe eğitiminin bir yönüyle teolojik eğitimi kendi haline bırakmayan, ona yeni düşünsel açılımlar getiren, onu felsefî problemlerle yüzleştiren ve belki de eleştirilebilir kılan bütünleyici bir işleve sahip olduğu söylenmelidir. Haddi zatında bu, felsefenin, özellikle kültüre yöneldiğinde açığa çıkan, onun doğasında olan bir işlevdir.

İlahiyatlarda felsefe eğitiminin ikinci amacı felsefenin bizzat kendisi olarak vaat ettiği zihinsel imkânlarla ilgilidir. Belki böyle, doğrudan doğruya felsefenin kendi içindeki değere göndermede bulunan bir amaç çok fazla dillendirilmiyor olabilir. Ancak felsefe eğitimi ve araştırmaları bu fakültelerde sürdükçe felsefenin teolojik sınırlar içinde ilelebet hapsedilemeyecek olan doğası, kendiliğinden “Bizâtihî ve Lizâtihî Felsefe” (Philosophy in Itself) diyebileceğimiz bir düşünme ve çalışma alanını giderek daha fark edilir kılmaktadır. Nitekim bu İslam entelektüel geleneğinde de böyle olmuştu. İslam dünyasında felsefe etkinliğinin zuhurundan önce kelam ilmi yeterince gelişmiş durumdaydı ve buna rağmen felsefe İslam medeniyetinde kendine ait yatağı açma başarısını göstermişti. Bu yüzden İlahiyatlarda felsefe eğitiminin “skolastik” denilen zihniyet dünyaları için sık sık dile getirildiği gibi dogmatik bir ortamda “din için felsefe” şeklinde tanımlanması bu eğitimde geldiğimiz nokta bakımından gerçeği tam olarak yansıtmamaktadır. Fıkıh, kelam ve tasavvuf gibi din eksenli disiplinlerin felsefî ifade imkânlarından yararlanmak istemeleri mümkün ve doğaldır. Ancak bu İlahiyatlarda felsefe eğitiminin sadece bu amacı gerçekleştirmek üzere var olduğu anlamına gelmez. Bu disiplinlerle irtibatı içindeyken bile felsefe ve mantık eğitimi açıkça zihinsel donukluklara ve tehlikeli dogmatizmlere düşmemenin teminatı olarak kendi amacını gerçekleştirir. Mütemmim cüz derken kast ettiğimiz zaten buydu. İkinci amaçtan söz ederken vurgulamak istediğimiz ana fikir ise yüzeysel bir bakışla “din için felsefe” izlenimi veren bütün tanımlamalardan bağımsız olarak bu fakültelerde “felsefe için felsefe” amacından artık anlamlı biçimde söz edebiliyor olmamızdır…”

Share →

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir